إعدادات العرض
Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı nasılsa öyleyim. Beni andıkça onun yanında olurum
Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı nasılsa öyleyim. Beni andıkça onun yanında olurum
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: «Allah -Azze ve Celle- şöyle demiştir: Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı nasılsa öyleyim. Beni andıkça onun yanında olurum. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Eğer o, bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim.»
الترجمة
العربية বাংলা Bosanski English Español فارسی Bahasa Indonesia Tagalog اردو 中文 हिन्दी Français Tiếng Việt සිංහල Hausa Kurdî Kiswahili Português தமிழ் Русский Nederlands অসমীয়া ગુજરાતી پښتو മലയാളം नेपाली ქართული Magyar తెలుగు मराठी Македонски Svenska Moore Română Українська ไทย ਪੰਜਾਬੀ دری አማርኛالشرح
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah Teâlâ'nın şöyle söylediğini haber vermiştir: Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı nasılsa öyleyim. Kuluma, hakkımda beslediği zanna göre muamele ederim. Bu da bağışlanmayı, benden beklediği hayrı ve diğer şeyleri onun için yapmamı ümit ederek, umarak olur. Beni anarsa; rahmetle, muvaffakiyetle, hidayetle, gözetimle, destekle onun yanında olurum. O, beni tespih ederek, la ilahe illallah diyerek veya diğer şekillerde içinden anarsa, ben de onu içimden anarım. O; beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu daha çok ve daha güzel bir topluluk içinde anarım. Kim; Allah'a bir karış miktarınca yaklaşırsa, Allah bunu artırır ve ona bir arşın boyu yaklaşır. Kim Allah'a bir arşın miktarınca yaklaşırsa, Allah bunu artırır ve ona bir kulaç boyu yaklaşır. Eğer Allah'a yürüyerek gelirse, Allah ona koşarak gider. Eğer kul, Rabbine itaat ederek ve O'na yönelerek yaklaşırsa, Allah Teâlâ da onu, yaptığı amelinin aynı cinsiyle mükâfatlandırarak ona olan yakınlığını artıracaktır. Müminin Rabbine kulluğu ne kadar tam olursa, Yüce Allah da ona o kadar yaklaşır. Allah'ın bağışları ve mükâfatı, kulun amellerinden ve emeğinden çok daha büyüktür. Sonuç olarak Allah'ın mükâfatı, nitelik ve nicelik bakımından yapılan amelden üstündür. Mümin kul, Allah'a kavuşuncaya kadar hüsnüzanda bulunur, amel eder, amellerde yarışır ve onları artırır.فوائد الحديث
Bu hadis, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Rabbinden rivayet ettiği hadislerden biridir. Bunlara kudsî veya ilahî hadis denir. Lafzı ve manası Allah'tandır. Bununla beraber, kıraatiyle ibadet edilmesi, arındırması, meydan okunması, edebi özlü sözleri ve benzeri şeyler gibi Kur'an'ı diğerinden ayıran özellikleri barındırmaz.
Âcurrî şöyle demiştir: ''Hak ehli, Allah -Azze ve Celle-'yi kendisini vasıflandırdığı gibi, Rasûlünün ve sahabelerin -Allah onlardan razı olsun- vasıflandırdığı gibi vasıflandırmıştır. Bu, Kur'an ve sünnete uyan, bidatler uydurmamış olan âlimlerin yoludur.'' sözü burada bitmiştir. Ehli Sünnet, Allah'ın kendi için bildirdiği isimleri ve sıfatları, onların anlamını bozmadan, anlamlarını boşa çıkarmadan, onların keyfiyetini, niteliğini belirlemeden ve onları herhangi bir şeye benzetmeden kabul eder. Aynı zamanda, Allah'ın kendi için reddettiği şeyleri de O'ndan reddederler. Bunların dışında, hakkında kabul veya ret gelmeyen hususlarda ise susarlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.)
Allah'a hüsnüzan ile beraber muhakkak amel de yapmak gerekir. Hasan el-Basrî şöyle demiştir: Mümin, Allah'a güzel zanda bulunur ve güzel amel işler. Facir kimse ise, Allah'a kötü zanda bulunur ve kötü amel işler.
Kurtubî şöyle demiştir: ''Kulumun benim hakkımdaki zannı'' lafzının manasına dair şöyle denmiştir: Dua ederken icabet edeceğini düşünmek, tövbe ederken kabul edeceğini düşünmek, istiğfar ederken affedeceğini düşünmek, O'nun samimi vaadine bağlı kalarak, şartlarını yerine getirerek yaptığı ibadetlerde ödüllendireceğini düşünmektir. Bu yüzden kulun, Allah'ın kabul edeceğine ve kendisini affedeceğine kanaat getirmiş olarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışması gerekir. Çünkü O, bunu vadetmiştir ve O, asla vaadine muhalefet etmez. Eğer kul, Allah'ın ibadetlerini kabul etmeyeceğine, bu ibadetlerin ona bir fayda vermeyeceğine inanır ve zannederse; işte bu, büyük günahlardan biri olan Allah'ın rahmetinden ümit kesmek olur. Kim de bu hal üzerine ölürse, zannı üzerine sorumlu kılınır. Bu da zikri geçen hadisin bazı farklı rivayetlerinde ''Kulum benim hakkımda dilediği gibi düşünsün'' sözleriyle belirtilmiştir. Sonra da şöyle demiştir: Bununla beraber, günahlarda ısrar etmekle beraber affedileceğini düşünmek ise katıksız cahillik ve gaflettir.
İçinizden ve dilinizle hep beraber, Allah'ı sık sık anmaya teşvik edilmiştir. Kul, bedeninde ve kalbinde Allah'tan korkar, O'nun büyüklüğünü ve hakkını hatırlar, O'ndan ümit eder, O'nu tazim eder, O'nu sever, O'nun hakkında iyi düşünür, amellerini halis olarak sadece O'nun için yapar ve diliyle şunları söyler: Subhanallah (Allah'ı bütün kusurlardan tenzih ederim), Elhamdülillah (Hamt yalnız Allah'a aittir), La ilahe İllallah (Allahtan başka hak ilah yoktur), Allahu Ekber (Allah en büyüktür), La havle ve la kuvvete illa billah (Güç ve kuvvet ancak Allah iledir.)
İbn Ebu Cemre şöyle demiştir: Korku içinde O'nu anan kimseyi güvende kılar. Yalnızlık içinde O'nu anan kimsenin ise yalnızlığını giderir.
Karış: Avuç uzatıldığında küçük parmağın ucu ile başparmağın ucu arasındaki mesafe. Arşın: Orta parmağın ucu ile dirsek kemiği arasındaki mesafe. Kulaç: Bir kişinin göğüs genişliğiyle beraber iki kolunun uzunluğu kadar olan mesafedir. Bu dört arşınlık bir miktardır.