İbadet Fıkhı
84- Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edilmiştir: ''Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:Allah Azze ve Celle buyurdu: ''Âdemoğlunun her bir işi kendinedir. Oruç hariç; o benim içindir, onun karşılığını ben veririm. Aynı zamanda oruç bir kalkandır. Sizden birinizin oruçlu bir günü olunca, o gün kötü konuşmaktan mutlaka kaçınsın, gürültü de çıkarmasın. Birisi kendisine söver ya da sataşırsa, ''Ben oruçluyum.''desin. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoş-tur. Oruçlu iken iki rahatlık bulunmaktadır. İftar ettiği zaman iftarın rahatlığı, Rabbine kavuştuğu zamanda orucun rahatlığını duyar.''Müttefakun aleyh.Bu lafız Buhârî'nin rivayetidir.Onun başka rivayetinde:''Yemeğini,içeceğini ve şehvetini benim için terk ediyor. Oruç hariç; o benim içindir, onun karşılığını ben veririm.İyiliğin karşılığı on kat iledir.''Müslim'in rivayetinde:''Ademoğlunun bütün ameli katlanır,iyilik on mislinden yediyüz misline kadar katlanır.Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Oruç bundan müstesna, çünkü oruç benim içindir. Onun karşılığını ancak ben veririm.Oruçlu benim için şehvetini ve yemesini kesti. Oruçlu kimse için iki sevinç vardır: Birisi iftar ettiği zamanki sevinci, diğeri ise Rabbiyle karşılacağı zamanki sevincidir. Oruçlu bir kimsenin ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur.''
122- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashabından bazı kişiler, Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-’e;Ya Rasûlallah! Servet sahipleri sevapları alıp gittiler. (Zira) bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. (Fakat) onlar mallarının fazlalarını tasadduk ediyorlar demişler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:Size Allah tasadduk edecek bir şey vermemiş mi? Her tesbih mukabilinde bir sadaka, her tekbir bir sadaka, her tahmid bir sadaka, her tehlil bir sadaka, emri’bil-ma'rûf sadaka, kötülükten nehiy sadakadır. Birinizin cinsi münasebetinde bile sadaka vardır. buyurmuşlar. Ashap: Ya Rasûlallah! Birimiz şehvetini kaza eder de, onda da ecir mi olur? diye sormuşlar. Rasûlallah -sallallahu aleyhi ve sellem-: Ne dersiniz, o kimse şehvetini haramla tatmin ederse, ona günah olur mu? İşte bunun gibi helâlde tatmin ettiği zaman da ona sevap olur buyurmuşlar.
149- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi: ''Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkâr eden kâfirlerle çarpışın. Gazâ edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin! Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma! Önce İslâm'a dâvet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhâcirler diyarına hicrete dâvet et. Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhacirler´e va´dedilen bütün mükâfaat ve vecibeler aynen onlar için de olacaktır. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedevîler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine câri olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey´den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlarla birlikte cihâda katılırlarsa o hâriç, (o zaman ganimete iştirak ederler.)Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, senin bu isteğini kabul ederlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.Eğer bunu kabul etmeyecek olurlarsa onlara karşı Allah´tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahâlisini kuşatacak olupta onlar senden Allah ve Rasûlü'nün ahd ve emânını talep ederlerse kabul etme; onlar için, kendine ve ashâbına ait bir emân tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah´ın ve Rasûlü'nün ahdini bozmaktan daha kolaydır. Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah´ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah´ın hükmünü tatbik etme, lâkin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin.''
514- Abdullah b. Zeyd -radıyallahu anh- şöyle dedi: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- namaz vakitlerinde insanları toplamak için çan (zil) yapılmasını emredince, rüyamda bir şahıs etrafımda elinde çanla dolaştı. Ben o şahsa: Ey Allah’ın! Kulu, elindeki o çanı satar mısın? Dedim. O şahıs: Çanı ne yapacaksın? Dedi. Ben: Onunla insanları namaza çağıracağım dedim. O şahıs:Sana çandan daha hayırlı bir şeye delillik edeyim mi? dedi.Ben:Evet dedim.O şahıs:Allah-u Ekber Allah-u Ekber, Allah-u Ekber Allah-u Ekber Eşhedü Ella İlahe İllallah, Eşhedü Ella İlahe İllallah Eşhedü Enne Muhammeden Rasûlullah, Eşhedü Enne Muhammeden Rasûlullah Hayya Alassalah, Hayya Alassalah Hayya Ale’l-Felah, Hayya Ale’l-Felah Allah-u Ekber Allah-u Ekber La İlahe İllallah, dersin dedi.Sonra benden biraz uzaklaştı ve şöyle dedi:Namaza kalktığın vakitte:Allah-u Ekber Allah-u Ekber Eşhedü Ella İlahe İllallah Eşhedü Enne Muhammeden Rasûlullah Hayya Alassalah, Hayya Ale’l-Felah Kad Kametissalatu Kad Kametissalah Allah-u Ekber Allah-u Ekber La İlahe İllallah, dersin dedi.Sabah olunca Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek gördüğüm rüyayı haber verdim.Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:Bu hak rüyadır inşallah, Bilal’le birlikte kalkın gördüklerini Bilal’a söyle, Bilal onları ezan olarak okusun. Çünkü Bilal’ın sesi senden daha yüksektir’ buyurdu. Bilal’le kalktık, ben ona söylüyordum o da okuyordu. Ömer -radıyallahu anh- Bilal’ın ezanını işitince ridasını sürükler bir halde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e geldi ve şöyle dedi:Seni hak Rasul olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki Abdullah’ın gördüğünü ben de gördüm.Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bunun üzerine:''Allah’a hamd olsun'' buyurdu.''Sünen-i Ebî Dâvûd.
580- Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe 'den gelen bir rivayette Ubeydullah der ki: "Âişe -radıyallahu anhâ-'nın yanına girdim. Ona: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hastalığından bana anlatmaz mısın?" dedim. Anlatmaya başladı: "Elbette! Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ağırlaştı ve: "İnsanlar namazını kıldı mı?" diye sordu. Biz: "Hayır! Ey Allah'ın Rasûlü, onlar sizi bekliyorlar!" dedik.Leğene benim için su koyun!" diye emretti.Âişe der ki: "Hemen dediğini yaptık, o da yıkandı. Sonra kalkmaya çalıştı, fakat üzerine baygınlık çöktü. Sonra kendine geldi ve tekrar:Cemaat namaz kıldı mı?" diye sordu. "Hayır!" dedik, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Rasûlü!" Tekrar: Benim için leğene su koyun!" emretti.Âişe der ki: Dediğini yaptık, yıkandı. Sonra tekrar kalkmak istedi. Yine üzerine baygınlık çöktü. Sonra ayılınca: İnsanlar namaz kıldı mı?" diye sordu. Hayır! Dedik, onlar sizi bekliyorlar, ey Allah'ın Rasûlü!" : "Benim için leğene su koyun!" dedi ve yıkandı. Sonra kalkmaya yeltendi, yine üzerine baygınlık çöktü, sonra ayıldı.İnsanlar namazı kıldı mı?" diye sordu.Hayır, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Rasûlü!" dedik.Âişe der ki:İnsanlar mescide çekilmiş, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yatsı namazı için bekliyorlardı."Âişe der ki: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Ebû Bekr'e adam göndererek insanlara namaz kıldırmasını söyledi. Elçi gelerek ona: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- halka namaz kıldırmanı emrediyor!" dedi. -İnce duygulu bir kimse olan- Ebu Bekr -radıyallahu anh-: Ey Ömer halka namazı sen kıldır!" dedi.Âişe'nin anlattığına göre,Ömer: Buna sen daha ziyade hak sahibisin!" cevabında bulundu. Âişe der ki: "O günlerde namazı Ebu Bekr -radıyallahu anh- kıldırdı. Bilahare Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendinde bir hafiflik hissetti. Biri Abbâs olmak üzere iki kişinin arasında, öğle namazı için çıktı. O sırada namazı insanlara Ebu Bekr kıldırıyordu. Ebû Bekr, Rasûlullah'ın geldiğini görünce, geri çekilmek istedi.Sallallahu aleyhi ve sellem- geri çekilme diye işaret buyurdu. Kendisini getirenlere: "Beni yanına oturtun" dedi. Onlar da Ebû Bekr'in yanına oturttular.Ebû Bekr, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in namazına uyarak namaz kılıyordu.İnsanlar da Ebû Bekr'in namazına uyarak namazını kılıyordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- oturmuş vaziyette idi."Ubeydullah dedi ki: "Abdullah b. Abbâs -radıyallahu anhumâ-'nın yanına girdim ve:Âişe -radıyallahu anhâ-'nın -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hastalığı ile ilgili olarak anlattığını size anlatayım mı?" dedim. Bana: "Haydi anlat!" dedi. Ben de bu hususta anlattığını naklettim. Söylediklerimden hiçbir noktayı reddetmedi. Sadece:(Rasûlullah'ı mescide) Abbâs'la birlikte taşıyan ikinci şahsın ismini verdi mi?" diye sordu. Ben: "Hayır söylemedi" deyince: "O, Ali radıyallahu anh idi" dedi.''Sahih-i Buhârî.
659- Ebû Hureyre -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Necd tarafına bir süvârî müfrezesi gönderdi. Bu müfreze Benû Hanîfe kabilesinden Sumâme b. Usâl denilen bir kişiyi esîr edip getirdiler ve onu mescidin direklerinden birisine bağladılar. Akabinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- mescide çıktı ve ona: "Yâ Sumâme, yanında ne var (gönlünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun)?" buyurdu. Sumâme: Gönlümde hayır (ümîdi) var yâ Muhammed! (Çünkü sen zulmetmezsin; ihsan ve in'âm edersin.) Eğer Sen beni öldürürsen, kanı değerli birini öldürmüş olursun. Eğer bana in'âm edersen ni'mete karşı şükredici bir kişiye in'âm etmiş olursun. Eğer (kurtuluş fidyem için) mal istersen, ne kadar dilersen işte malım, dedi.Bu konuşmadan sonra Sumâme bağlı olarak bırakıldı. Nihayet ertesi gün oldu, sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yine ona hitaben: "Yâ Sumâme, gönlünde ne var; ne umuyorsun?" dedi. O da: Gönlümde dün Sana söylediğim şey vardır. Eğer ikram edersen, ni'mete karşı şükredici bir kimseye ikram etmiş olursun! dedi.Rasûlullah onu o gün de bağlı olarak bıraktı. Nihayet üçüncü gün olunca Rasûlullah yine: "Yâ Sumâme, yanında ne var?" buyurdu. Sumâme de: Yanımda dün Sana söylediğim şey var, dedi. Rasûlullah: "Sumâme'yi salıveriniz!" buyurdu. Sumâme bağından salıverilince, hemen mescidin yakınındaki bir suya gitti, yıkandı, sonra mescide girdi ve: Eşhedu en lâ ilahe ille İlâh ve eşhedu enne Muhammeden rasûlullah dedi ve şöyle devam etti: Yâ Muhammed! Vallahi şu yeryüzünde bana senin yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah senin yüzün, bana yüzlerin en sevimlisi olmuştur. Vallahi dînlerden hiçbir din bana senin dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah Sen'in dînin bana göre dinlerin en sevilmişidir. Vallahi beldelerden hiçbir belde bana senin belden kadar sevimsiz değildi. Fakat bu sabah senin belden bana beldelerin en sevimlisi oldu. Ey Rasûl! Ben umre yapmaya niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamışlardı. Şimdi senin görüşün nedir? Dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Sumâme'yi (dünyâ ve âhiret saâdetiyle) müjdeledi ve umre yapmasını emretti. Sumâme umre yapmak için Mekke'ye varınca birisi ona: Dîninden başka bir dine mi döndün? dedi. O da: Hayır vallahi ben dinden çıkmadım. Fakat ben Allah'ın Rasûlü olan Muhammed'in beraberinde Müslüman oldum. Vallahi ben (sizin dîn dediğiniz müşrikliğe) dönmem ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- o hususta izin vermedikçe size Yemâme'den bir buğday tanesi gelmeyecektir,dedi.Sahih-i Müslim.
661- Âişe -radıyallahu nhâ- şöyle demiştir:Sâd Hendek savaşında yaralandı.Ona Hıbbân b. Arika denilen Kureyşli bir adam ok attı.O kişi de Hıbbân b. Kays,Muays b. Âmir b. Lueyoğullarından olup kolundaki atar damardan yaraladı.Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- onu yakınında olup ziyaret etmesi için mescide bir çadır kurdurdu. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hendek harbinden (Medine'deki evine) dönüp geldiğinde, silâhını çıkarıp yerine koymuş ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibrîl -aleyhi's-selâm- Peygamber'e geldi o sırada başındaki tozu silkeliyordu.Sen silâhını çıkarmışsın! Vallahi biz melekler henüz silâhlarımızı çıkarmadık. Haydi, onlara doğru yola çık! dedi.Peygamber: "Nereye doğru çıkıyoruz?" diye sordu. Cibril, Kurayzaoğullarının yurdunu işaret ederek: İşte şuraya! Dedi. Bunun üzerine Peygamber, Kurayza oğulları'na doğru hareket etti. Muhasaranın sonunda bunlar. Rasûlullah'ın hükmüme inip boyun eğdiler. Rasûlullah da bunlar hakkında'bir hüküm vermesini Sa'd b. Muâz'a havale etti. Sa'd da:Ben onlar hakkında şöyle hüküm veriyorum: Bunların harb edenleri Öldürülür. Kadınları ve çocukları esîr edilir, malları da taksîm olunur, dedi. Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve, Âişe'den şöyle haber verdi: Sa'd ibn Muâz (Kurayza oğulları hakemliği ettiği günden evvelki gecede): Yâ Allah! Sen bilirsin ki, Rasûlü'nü tekzîb eden, vatanından çıkaran kavim kadar kendilerine harb ve cihâd etmek istediğim hiç bir kimse yoktur. Yâ Allah! Öyle zannediyorum ki, bizimle onların arasında artık yapılacak harb kalmamıştır. Şayet Kureyş ile başka bir harbimiz daha kaldı ise, Sen'in yolunda onlarla cihâd edeyim diye beni hayâtta bırak. Eğer aramızda harb kalmamış ise, bu yaramı deş de bu yüzden bana şehîdlik nasîb et! diye duâ etmiştir. Müteakiben boyun damarına kadar gelen şişlik deşildi. Mescid de Gıfâr oğulları'ndan bâzı kimselere âit bir çadır daha vardı. İşte bu Gıfârîler kendi hâllerinde oturup dururlarken bir de bakmışlar ki, kendilerine doğru kan akıp geliyor. Onlar: Ey çadır ehli! Sizin tarafınızdan bize doğru gelen bu kan nedir? Dediler. Meğer Sa'd'ın yarası akıp dururmuş. İşte Sa'd -radıyallahu anh- bu yaradan dolayı öldü.Sahih-i Buhârî.
664- Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir ki:Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:Muhammed dedi ki:Bize aşiyy -öğle veya ikindi- namazlarından birini kıldırdı. İki rekatten sonra selâm verdi. Sonra mescidin ön cephesindeki tahtanın yanında durup ellerini biri biri üstüne gelecek şekilde o tahtaya koydu. Yüzünde hiddet (belirtileri) görülüyordu. Bu ara "namaz kısaldı, namaz kısaldı" diyerek acele ile mescitten çıkanlar oldu. Cemaat içinde Ebû Bekir ve Ömer -radıyallahu anhumâ-'da vardı. Fakat bu ikisi, Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Bu esnada, Rasûlullah'ın zülyedeyn (iki elli) adını taktığı bir adam kalkıp:Ya Resûlullah! Unuttun mu? Yoksa namaz kısaltıldı mı? dedi. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- unutmadım, namaz, kısaltılmadı da" buyurdu. Adam: Hayır ya Rasûlallah! Unuttun dedi. Peygamber cemaate dönüp: Zülyedeyn doğru mu söyledi?" dedi,Evet, diye işarette bulundular.Bunun üzerine Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yerine dönüp kalan iki rekatı kıldırdı, sonra selâm verdi, tekbir aldı ve her zamanki secdesi gibi veya ondan daha uzun secde yapıp başını kaldırdı, tekrar tekbir aldı ve normal secdesi gibi veya ondan daha uzunca bir secde daha yaptı, sonra başını kaldırdı ve tekbir aldı.Sahih-i Buhârî.